BJK Alemi Kalemi de kuvvetli bir alemdi her zaman... Bir müddet kişisel blog olarak sürdürdüğüm yayını şimdi, geçmişten geleceğe "BJK Aleminin Kalemleri" tarafından yazılan cümlelere vakfetmeye karar verdim. Seneler öncesine döneceğiz bazen. Bazen de son dakika yazılanlara... Fakat illa ki "gündem" atacak başlığı... Külliyat denilebilecek ölçüde büyük bir "TARAFTAR" antolojisi bahsettiğim şey... İŞTE BJKALEM...

Salı, Ağustos 16, 2011

ŞİKE ÇETESİ

0


Şike....


2002 yılını hatırlarsınız... Tuncay Özkan (şimdi kendi de içerde olan gazeteci) bir dosya çıkarmıştı ortaya...

ŞİKE ÇETESİ diye anılmıştı... O zamanlar DGM bakıyordu bu işlere... Susurluktan girip teknik direktörlerden geçip hakemlerden çıkmıştı... Ne olduydu sonu hatırlayanınız var mı?

Hiç... Sadece bir hiç... 1 sene görülen davada kimse tutuklu yargılanmazken ilk senenin sonlarında DGM savcısı sanıkların beraat ettirilmesini istedi... Tüm söylenenler bir yalan, sadece dedikodu dedi çıktı işin içinden...

Dün gibi hatırlıyorum yahu, şaka gibiydi... Mecliste Şike araştırma komisyonu kurulması bile gündeme gelmişti, bütçe yetmiyor diye kurulamamıştı, sonra kuruldu çalışmalar devam ederken komisyon başkanı ile yapılan bir röportaj çıkmıştı... Akıllara zarar.. Adam isyan etmişti resmen... Ve hep yuvarlak, muğlak "hayali beklentiler" içine girmişti.. Kanun çözecek bu işi demişti...

Yıl 2011... Çözemedi... :)

Sporda şike ve rüşvet iddialarını araştıran TBMM komisyonu, dört aydır işbaşında. 1500 saat çalıştı, 307 yazışma yaptı. 80 kişiyi dinledi, 15 bin sayfa tutanak oluştu.Komisyon Başkanı Haluk İpek ile raporun yazılma aşamasında konuştuk.

Ben, `Yıllardır bu meseleler konuşulur. Bu rapor çıktıktan sonra da konuşulmaya devam edecek. Fazla bir şey değişmeyecek.` diyenlerdenim.

Haluk İpek ise `Bu bir önyargıdır. Bu komisyon iyi ki kurulmuş, iyi ki bu çalışmaları yapmış. Ve Türk sporuna katkı verecek böyle bir raporu iyi ki hazırlıyor. Rapor bir çıksın, ondan sonra konuşalım.` diyor, komisyonun her derde şifa olamayacağını kabul ediyor ve spordaki kirliliği önlemenin tek yolunun, yetki sahiplerinin yetkilerini kullanmasından geçtiğini savunuyor.

-Dinlediği kişi sayısı en yüksek araştırma komisyonusunuz. Spordaki kirliliği kimlerin yarattığını anlayabildiniz mi?
-Spor bir takım oyunu. Bunun içine spordan sorumlu genel müdür, emniyet görevlileri, vali, federasyonlar, sporcular, antrenörler, kulüp başkanları hepsi dahil. Zincirin birkaç halkası zayıflarsa ortaya bu görüntü meydana geliyor.


-En zayıf halka hangisi?
-Sorumluluk hepsinde. Medya da dahil buna. Spor müsabakalarıyla ilgili önlem alması gereken, önlem almazsa ne şekilde cezalandırılacağı belli olan bir yasa çıkarıldı biliyorsunuz. Mesela kulüp başkanlarının beyanatları şiddeti körükleyebiliyor. İşte bu müeyyideye bağlanmış, şiddet yasasında. Ama bu müeyyideler uygulanmıyor yöneticiye. Uygulanmadığı zaman zincirin halkası zayıflıyor. Geçmişte gördük ki yöneticilerin yetkilerini kullanmamaları ihmal değil, suç ortaklığıdır. Avrupa, olaylar meydana geldiği zaman cezaları anında vermiş ve daha ağır cezalar vermiş. Bu, taraftarı da daha iyi davranmaya sevk ediyor. Diyarbakır`da yaşanan olaylardan sonra Federasyon`un yetkilerini derhal kullanması lazımdı. Her federasyon seçiminde işin içine mafyanın karıştığını okuyoruz, dinliyoruz, görüyoruz. Seçim bitiyor herkes suspus. Alan razı veren razı. Bunu burada kulüp başkanlarına da söyledim. Federasyondan şikayet ediyorlar. Diyorum ki federasyon seçimleri oluyor. Bir gün önce her şeyi ibra ediyorsunuz. Bunu yarım saat içinde yapıyorsunuz. Sonra da şikayetçi oluyorsunuz. Bunun sebebini açıklayın diyorum. Açıklayamıyorlar. Sistemin bu şekilde işlemesinden memnunlarsa, bunlar buradan nemalanmaktadırlar. Niye insan kirlilikten memnun olur, afedersiniz kazık kendisine batmadıkça? Burası bir savcılık makamı olmadığı için böyle derinlemesine inceleme yapma yetkisi de yok. Komisyondaki üyeler kocaman bir fili gözleri bağlı bir şekilde, elleriyle dokunarak tanımaya çalışıyorlar. Epey yere dokunduk. Şimdi size birçok konuları şöyledir diyemiyorum. Çünkü raporun henüz yazımı aşamasındayız.


-Kulüp başkanlarının, her şiddet eyleminde suçu holiganların üstüne atması sizi rahatsız etmiyor mu?
-Statlarda şiddeti meydana getirenler, sınırlı sayıda insan. İngiltere bunu yasada yapmış olduğu bir değişiklikle önlemiş. Biz de aynı yasayı çıkardık. Holiganlar maç saatinde karakolda bekletilecekler. Ama yine de kulüp başkanları toplumu geren abuk sabuk mesajlar vermeye devam ediyorlar. Efelenmeler, kışkırtmalar… Buraya geldiklerinde her şeyin daha iyi olması adına, gerçekten çok güzel önerilerde bulundular. Ama buradan çıktıktan sonra, burada söylediklerinin tam tersi beyanlarda bulundular. Bu da toplumu, spor camiasını geriyor. Esasen böyle beyanları reyting malzemesi olarak medya da çok kullanıyor. Ve seyirciler stada hakeme veya diğer yöneticilere, içinde bir şiddet veya kinle geliyorlar. Bu atmosferi elbirliğiyle hazırlıyorlar. Kulüp yöneticilerinin bu tür açıklamalarının ağır cezaları var. Kim bunu uygulamıyorsa, görevini ihmal ediyor. Biz görevini ihmal edenlerin ve bu konularda gerekli tedbirleri almayanların yarattığı sonuçları da delilleriyle ortaya koyacağız bu raporda.


-Maraton programını suçlayanlar, televizyondaki hakem yorumlarının kaosa sebebiyet verdiğini söyleyenler var. Siz buna katılıyor musunuz?
-Katılıyorum.


-Yani Şansal Büyüka ile Erman Toroğlu mu sorumlu şiddetten?
-Yo yo, sadece bir Maraton programını kastetmiyorum. Ben bütün programları kastediyorum. Ben spor programlarının Batı`daki gibi yapılmadığını gördüm komisyon incelemelerinde. Spor karşılaşması bitiyor. Spor yorumcusu arabasına atlıyor, gidiyor stüdyoya. Henüz daha maç atmosferinden kurtulamamış. Kendi de bir takımın taraftarı ve o takımın galip gelmesini istiyor. Onunla ilgili birçok hatayı artık bu takımı yok etmeye yönelik bir eylem gibi takdim ediyor. Onu dinleyen seyirci, o da bir takım tuttuğu için kendi takımına bir haksızlık yapıldığını düşünüyor ve isyan ediyor.


-Peki hakem hatalarını söylemeyelim mi?
-Hakem hatasını söyle. Maçın sıcağı sıcağına değil. Ve hakemi eğer maçı sırf katletmeye yönelik, yani bunları kasıtlı yapıyor manasında takdim ederseniz, işin içinden çıkamayız.


-Sıcağı sıcağına değil diyorsunuz. Ne yani aradan 15 gün geçtikten sonra mı konuşacağız o maçı?
-Hayır, belirli bir takımın taraftarı gibi müsabakayı, televizyonlardaki açıkoturumlara taşımak Türkiye`ye zarar verir. Bunu daha soğukkanlı yapanlar da var içlerinde. Türkiye`nin şartlarını iyi düşünüp, ona göre program yapmak gerekir.


-Aziz Yıldırım`ın, `maç sadece sahada kazanılmaz` lafı ne demek?
-Sizce ne demek?
-Şike vardır, yapılır, yapılmaya da devam edecektir diye anlıyorum.
-Biz bu beyanı sorduk kendisine. Dedi ki ben sadece futbol oynamakla değil, bir yöneticinin aynı zamanda tesisleşmeyle uğraşması gerekir. Stat yapması lazım. Altyapıya önem vermesi lazım. Tüm bunlar, hep birlikte elbirliğiyle olur. Bunu kastettim dedi. İkna oldunuz mu? Yani söz onun. Ama şiddetin dışında sizde şike çağrıştırıyorsa, biz federasyondan şike dosyalarını istedik. Bunlarla ilgili kararlar almışlar. Artık resmiyete de intikal eden dosyalar var. Bunları artık raporumuzda da yazacağız.


-Bana bir fotoğraf verin. Şike nasıl işliyor Türkiye`de?
-Şu maçta şike oldu dediğinizde, Ceza Usulü Yasası`na göre ispat yükümlülüğü vardır. İspat sadece beyanla olmaz. Maddi delille olur.


-Rüşvetin belgesi mi olur? Demek, hiçbir zaman anlaşılamayacak bu işlerin aslı astarı.
-Hayır, Akçaabat maçı, bu konuyla ilgili önemli bir teşebbüs aşamasıdır. Federasyonun dosyalarında şikeyle ilgili verilmiş birçok karar var. Dolayısıyla bizim de ele almamız gereken, delilleriyle tamamlanmış olanlardır. Bunun dışında söylentiler sadece Türk sporuna zarar verir. Teşvik primi var mı diyorum buraya gelenlere. Diyorlar ki, vardır ama tespit edemezsiniz. Bu sigara dumanı gibidir. Görürsünüz, koklarsınız… Bu tür kaçış laflarına çıldırıyorum. `Bu, aman ispat edilmesin` isteğini de barındırabilir içinde. Başka bir yol bulmanız lazım. İşte o yolu TBMM, 1 Haziran`da yürürlüğe girecek, Ceza Usul Yasası`yla buldu. İspat külfetinin zor olduğu bu tür konularda, ajan diye tabir edebileceğimiz, bütün bu ilişkilerin içine girip, delilleri toplayıp, isminin açıklanmayacağı bir resmi görevli olacak. Dolayısıyla bundan sonra bu işlere tevessül edenler çok rahat hareket edemeyecek.


-Peki ama sistem nasıl işliyor? Bana bir kroki verin.
-Mesela, Anadolu kulüplerinin, futbolcularının gelir seviyesinin çok düşük olmaları.


-Bunu nasıl ortadan kaldırabilirsiniz?
-İki ay hiç maaş alamamış. Evini geçindiriyor. Dolayısıyla bu tür söylentilere sebep olacak zemini yok etmemiz lazım. Hakan`la Cafer söylediklerine, söyleyeceklerine pişman oldular. İşsiz kaldılar. Arkamızda kimse durmadı, aslında anlatabileceklerimizin çok az bir kısmını anlatmıştık dediler. Şu anda biraz reyting amaçlı kullanılıyorlar. Komisyona davet ettik, dinledik. Başka bildiğiniz şeyler var mı bunlarla ilgili dedik. Bildiğimiz her şeyi söyledik dediler. Ki gerçekten Akçaabat`ın kalecisi tüm ayrıntısıyla saniye saniye bu işlerin nasıl cereyan ettiğini anlattı. Bu işlerle ilgili zannediyorum iki yıllık bir süre var. Cafer`e sorduk, niye 4 yıl bekliyorsun bunları anlatmak için? O zaman böyle bir araştırma komisyonu yoktu ki. Medya vardı, federasyon vardı. Sporla ilgili sorumlu birçok makam var. Birinin sormasına gerek yok ki. Olayın üzerinden 4 yıl geçtikten sonra konuşuyorsun. Medyada görev alan, geçmişte spor yapmış bir kısım insanlar var. Biz de aldık diyor. Niye o gün söylemediniz? Geç de olsa burada önemli olan sistemi anlamaya çalışmak değil mi? Kendilerine teşekkür ediyorum. Bunlar şifa olacaklar. Bakın Hakan`ın bildirdiği konuyla ilgili ceza davası devam ediyor. Kendilerini kasete almışlar. Hemen polise gidin, savcılığa gidin. Savcılık kararıyla dinleselerdi, bugün ellerindeki kayıtların tamamı delil olacaktı. Bütün futbolculara bu vesileyle söylüyorum. Böyle bir olay oldu, gidin savcılığa. Ama o polise başvurma ile birlikte başlarına daha büyük belaların geleceği yolunda bir korkuları, endişeleri, sistem tıkanıklıkları var ki, daha evvel başvurmadılar.


-Nasıl var?
-Şimdi federasyonsunuz. Elinize bu dosya geldi dört yıl sonra. Hemen arkasından örtbas edildi.


-Öyle değil mi?
-Yani konu yanlış takdim ediliyor. Ne yaptı federasyon. İfadeleri aldı. Niye ilerleyemedi, zamanaşımı önünde engel oldu. Cafer ile Hakan işsiz kalmalarını yeterince savunulmadıklarına bağladılar. Cafer`in yaşı 32, 33 civarında. Sporda biliyorsunuz o yaşa gelmiş olanlar artık ya Üçüncü Lig`de ya da İkinci Lig`de oynarlar. Hakan ise iyi bir kaleci. İyi bir kaleciyi de herkes ister. Yani ben katılmıyorum o düşünceye.


-Doping cephesinde durum ne?
-Sporda dopingi bir hayli inceledik. Futbolda özellikle artık yapılmıyor. Avrupa standardının da altında çıkıyor. Ancak doping haltere, vücut geliştirmeye ve güreşe bir miktar sıçramış. Onu gördük. Dolayısıyla vücut geliştirme ile ilgili çocuklarımızın sağlığını etkileyecek, hormonal dengelerini bozan bir aşamaya gelmiş. Bu çocukların, tek başlarına bunu yapmaları mümkün değil. Antrenörlerinin bilgisi hatta teşvikiyle dopinge bulaştıklarını düşünüyorum.


-O yönden bir uyarınız var mı?
-Federasyonlarla görüştük. Onların da söylediği, en son gelen, Halter Federasyonu`ydu, bilinçsiz hocaların da buna yol açtığını kendileri de beyan ettiler. Biraz denetimlerin sıkı olmasını önereceğiz.


-Beyan ettiler ha? Bu zamana kadar neredeydin ey federasyon? O hocaları bilmiyor muydun? Yetersiz hocalarsa niye takip etmedin, görevden almadın? Bunu gümbür gümbür söylemeniz lazım.
-Aynen öyle söyledim kendilerine de. Buraya geldiğinde dedik ki bu işlerin sorumlusu sensin. Dolayısıyla ne yaptın dedik, yaptıklarını bir söyle bakalım dedik. O antrenör tabii görevde değilmiş, soruşturma açılınca görevden almışlar. Biraz daha sıkı durmaları gerektiğini hem burada söyledik kendilerine, hem raporda da söyleyeceğiz.

Devamı...

Cuma, Ağustos 12, 2011

SPORCUYA SALDIRI

0

Bildiğiniz gibi haftanın gündemini "Beşiktaşlı" voleybolcu Nurcan İbrahimoğlu'na otobüste yapılan saldırı teşkil etti.. O kadar karışıktı ki, saldırının "şort" nedeniyle yapılması, kızın şikayetlerinin dinlenmemesi, hastaneden rapor verilmemesi, gazetelerin ve BJK TWITTER-BLOGGER camiasının ayaklanması, ardından yandaş medyanın kızın kendi kendini darp ettiği pompalamaları, "Beşiktaş Kulübü neden açıklama yapmıyor"cuların isyanları ve en nihayetinde kızın Galatasaray sporcusu çıkması...

Neresinden bakarsan bak konu vahim.. Fakat benim sitemim Beşiktaş'ın heyecanlı muhalif sosyal medya gençliğine... Aklıma daha 2010 yılı Ekim aynda futbol altyapımızda yaşanan vahim olay ve bu olay karşısında Beşiktaşlı hızlı gençliğimizin tepkisizliği (hatta belki de kulak misafiri bile olmayışları, tek satır gündem etmeyişleri) geldi...

Ne kadar popilist ve sahtekar sevdalar üretir olduk...

Hatırlayalım bakalım bahsettiği olayı... Forza'da Okan Şahin isimli bir kardeşimiz paylaşmıştı (gazetelerde de çıkmıştı olay...) Ve olay yaşanırken bulunan tüm yöneticiler hala yöneticimiz.... Ses etmeyen hızlı gençliğimiz de hala bizim "twitter-blogger" kitlemiz...

Beşiktaş altyapısında neredeyse cinayet çıkacak!

Olay şu; son 1 ayda bile dışarı yansıyanlar ürkütücü.

Bilanço bir kurşunlama, bir darp ve de baskınlar!


Silahlar konuştu...

İlk olayın kahramanı altyapı antrenörlerinden Faruk Şahin. Kendisini çok yakından tanırız. Sevilen, işinin ehli, dürüst ve oyuncu konusunda babasını tanımayan biri. Takımdaki bir oyuncuyu yetersiz diye gönderiyor. Ardından bu çocuğun yakınları yönetim aracılığı ile yeniden takıma geri dönmesini sağlıyorlar. Ancak Şahin, ‘Daha yetenekli ve gelecek vaadeden oyuncular var’ diyerek tekrar takımdan gönderiyor. Bunun üzerine idman bitiminde saldırıya uğruyor. Bu kişinin yakınları olduğu ileri sürülün meçhul kişi tarafından Fulya’da güpegündüz, herkesin gözleri önünde silahlı saldırıya uğruyor. Allah’tan ayakları hedef alan saldırıda Şahin yara almadan kurtuluyor.

Eski komiteden...

İşe bakın ki bu anlatacağım olay, durumun ciddiyetinin ne boyuta geldiğinin kanıtı... Asri Uzun. Kulübün kongre üyesi. Aynı zamanda eskiden altyapı komitesinde görev almış biri. O da oğluna haksızlık yapıldığı gerekçesi ile Fulya’yı basıyor. Basmadan önce de sorumlu yönetici Sinan Vardar ve altyapı koordinatörü Ulvi Güveneroğlu’nu arıyor. Aldığı cevap: Yapma, yanlış yaparsın, ayıp edersin... Dinleyen kim!Uzun, belinde silahı ile toplantı esnasında odaya giriyor. Oğlunun yer aldığı grubun antrenörü Muharrem Önen’e kafa atıyor. Hem de Vardar ve Güveneroğlu ile diğer tüm hocaların önünde. Olaylar bunlarla da bitmiyor. Her canı sıkılan, ya da oğluna, yakınına haksızlık edildiğini düşünen kişiler gün geçmiyor ki, Fulya’ya gelip; hocalarla birbirine girmesin. Sadece birkaç örnek verdik. Olup bitenden herkesin haberi var. Burada iş artık başkan Yıldırım Demirören, Futbol Şube Sorumlusu Serdal Adalı ve yardımcısı Cengiz Zülfikaroğlu ile elbette Sinan Vardar’a düşüyor. Ama kimsenin kılı kıpırdamıyor. Herhalde ‘cinayet’ çıkmasını bekliyorlar. Allah korusun!Merak ettiğimiz diğer konu da bu kadar olaylar yaşanırken ve bunlar basına yansımasına rağmen devletin savcıları soruşturma açtılar mı?

Maaşallah!

Altyapıdan açıldı konu, oradan devam edelim. Buradaki tüm yetenekli oyuncuların menacerliklerinin kimlerde olduğu federasyonun resmi sitesinde de kayıtlı. Atıp tutan başkan adaylarının, onun hamisi kesilen akraba ve yakınlarının medya desteği ile nasıl iş yaptıklarını gördükçe midemiz bulanıyor. Ne diyelim, insanlara çamur atıp, diğer yandan çıkar sağlayanlara helal olsun!

Devamı...

Perşembe, Ağustos 04, 2011

ÖZKAYNAĞIN FON'A DEVRİ

0

Beşiktaş Özkaynağından yetişen Necip, Muhammet ve Atınç'ın ekonomik haklarının belli bir kısmının şu meşhur fon'a devredilmesi konusu gündemde şimdilerde... Konuyu çok detaylı incelemedim ama, bildiğim kadarıyla bir kısmı da bizde oynayan, Simao, Almeida, Q7 gibi birçok değerli futbolcunun da ekonomik haklarının bir kısmı bu fon'a devredilmiş halde... Benim takıldığım nokta ise taraftarımızın bu konudaki istikrarsızlığı...

Mayıs 2010 tarihinde, altapı oyuncularımızdan, gelecek vaat eden Orhan GÜLLE ve Erkan KAŞ ile profesyonel sözleşme yapılmaması, haklarının Trabzon gibi bir takıma devredilmesinden bahsediliyordu... O sırada tüm bloglar ve tabii Forza'da bu oyuncularımız anlatılıyor ve yapılan yanlışlığa dem vuruluyordu... Sözleşme yapılmasının gerekliliği için gerekçe olarak ise "ileride ekonomiik olarak kulübe büyük gelir getirme ihtimallerinin olması" gösteriliyordu...

Yani o zamanlarda "özkaynak" gelecekte para kaynağı olur düşüncesi ile sahipleniliyordu.
Bu gün ise "özkaynak" para kaynağı yapılacağı eleştirisi üstünden sahipleniliyor...

İyiyiz iyiyiz fakat bir günümüz de bir günümüze tutmuyor maalesef.

Bakalım o tarihte bu konuyla ilgili başlıkta üretilerek, BJK yönetim kuruluna mail kampanyası başlatılan metinde neler demiş Beşiktaş taraftarı;

Beşiktaş JK Yönetim Kurulu'na


Beşiktaş taraftarları olarak geleneğimiz ve geleceğimiz olarak kabul ettiğimiz Özkaynaklarımızla alakalı son günlerde takip ettiğimiz bir konu bizlere çok üzüntü vermiş ve geleceğimiz adına bizleri kaygılandırmıştır.

A2 takımı oyuncularımızdan şuanda da Ümit Milli takımı formasını terletmeye devam etmekte olan ''Orhan Gülle ve Erkan Kaş'' adlı oyuncularımıza hala profesyonel sözleşme yapılmaması bizleri çokça üzmektedir. Bu genç oyuncularımız yetenekleriyle Avrupa Kulüplerinin bile dikkatini çekmiş düzenlenen bazı organizasyonlarda ödüller almıştır.

Ama bugün öğreniyoruz ki bu gençler kulubümüzden ayrılma noktasına gelmiştir..

Biz Beşiktaş taraftarları olarak geleceğimiz olarak gördüğümüz bu oyuncularımızın sözleşme yapılarak takımımıza kazandırılmasını, hem oyuncularımızın hem de bizlerin bu konudaki sıkıntılarının ve kaygılarının giderilmesini siz değerli Beşiktaş’ımızın yetkililerinden talep ediyoruz. Beşiktaş'ın geleceği altyapılarıdır, geleceğimiz için ALTYAPILARA ÖNEM VERİN!

Şu unutulmamalıdır ki; Beşiktaş, Batuhan'ın satılışıyla birlikte, uzun yıllar sonra ilk kez bir oyuncusunu bonservis bedeli karşılığında vermiştir. Bu da, Özkaynak düzeninde yetişen bir futbolcunun, zarardan daha çok her yönüyle kar sağlayacağına ışık tutmaktadır. Batuhan gibi, Beşiktaş A Takım formasını çok az giyebilmiş bir oyuncu bile bu kulübe maddi imkan sağlamıştır.

Batuhan'ın gönderilişi yine bir kısım taraftarımızı rahatsız etmişken, geriye kalan kısmın makul karşılama sebebi; Batuhan'ın insani problemleridir. Ancak, bahsi geçen "henüz amatör statüsünde oynayan" bu futbolcuların kaybı, hiç bir şekilde Beşiktaş taraftarına açıklanamaz bir hata oluşturacaktır. Özkaynaktan yetişmiş Batuhan'ın transfer getirisi, bugün A2 takımdaki hemen hemen her amatör oyuncumuza, profesyonel sözleşme imzalatmamıza yetecek kadar bir meblaya sahiptir.

Özkaynak sayesinde kazanılan bu paranın, yine özkaynak bünyesinde değerlendirilmesini istemek en doğal hakkımızdır. Yeteneklerini, değerlerini bir çok uluslarası turnuvada ve A2 Ligi'nde kanıtlamış bu oyuncularımızın yok pahasına kaybı, her bilinçli Beşiktaş taraftarında bir infial yaratacaktır. Ve sonrasında yapılacak hiç bir transfer, bizlere bu yanlışı unutturmayacaktır.

Saygılarımızla arz ederiz.

Devamı...

KOMBİNE FİYATLARI

0

2011-2012 kombine bilet fiyatlarımız da açıklandı gündemimizin içinde... "Mümkün değil kimse alamaz" çıtasından açıkladılar yine fahişliği... Yine camianın duyarlı unsurlarından tepkiler geldi tabi. Değişen birşey var mı diye bakayım dedim. Karşıma geçen senenin Aralık ayında beleştepe.com'un kamuoyu duyurusu çıktı... Kulak verelim seslerine, değişen birşey var mı bir bakalım....

BASINA VE KAMUOYUNA



Beşiktaşlı olmanın fiyatı yok!

Beşiktaş aşkıyla tutuşan bir çok insan, artık tribünlerden uzak tutulması için önüne koyulan pahalı bilet engellini aşamamaktadır. Beşiktaş kulübüne getirilen Quaresma ve İverson gibi önemli sporcular, her taraftarın gönlünde yer alan oyuncular olmasına rağmen, bunları bahane ederek, pahalı bilet ve kombinelerle, Beşiktaş tribünlerini efsaneleştiren, halkın içinden gelen gençleri, işçileri ve emekçileri, tribünlerden uzaklaştırmışlardır.

Bu bir süreçtir. Artık parayı verenin kulübe ve Beşiktaş'ın ismine kadar her şeye sahip olabileceği bir durum oluşmuştur. Örneğin: Beşiktaş ya da Fi-Yapı İnönü Stadı... Bunlar bize iyi bir pazarlama ürünü olarak sunulurken, aslında gerçekte sunulan, paranın hakim olduğu bir taraftarlık anlayışının oluşmasıdır. Şerey Bey ismini stad ismi olarak, stadı dolduranların istemesine rağmen değiştirmeyenler, paranın gücü sayesinde, Beşiktaş tarihiyle hiçbir alakası olmayan Fi-Yapı şirketine, stat ismi hakkını vermişlerdir.

Dünyada bir çok kulübün bu tür yolları seçtiği aşikardır. Biz ise dünyada bir çok kulübü değil; tarihi ve duruşu bize farklı gelen Beşiktaş'ı seçtik. Şimdi diğerleri ile paranın gücünü yarıştırmak için çırpınan ve bunun için biletlerini, en pahalı fiyata satmaya çalışan bir Beşiktaş, o farklı kimlikteki Beşiktaş'a en büyük yenilgiyi hazırlamaktadır.

Yıllarca bilinmektedir ki Beşiktaş, Halkın Takımı kimliğini bünyesinde barındıran nadir kulüplerden biridir. Şimdi uygulanan fahiş bilet fiyatlarıyla halk statlara girememekte, bu Beşiktaş tribünlerinin kimyasını bozmakta ve o yaratıcı akılcı gücüne sekte vurmaktadır. Futbol herkesin olduğu gibi en çokta emekçi halkların oyunudur.

Bizler yöneticilerin hatalarının bedellerini ödemek yerine sevdamızın, armamızın peşinden gitmenin planlarını yapıyoruz. Statlarda seyirci olarak değil, taraf olarak var olmak istiyoruz. Bu nedenledir ki bu bilet fiyatlarına karşı tepkimizi koymak zorundayız.

Bizler o tribünlerde şampiyonluk türküleri söylediğimiz, beraber ağladığımız arkadaşlarımızdan hiçbirinin, paranın gücüyle dışarıda bırakılmasını ve dışlanmasını kabul edemeyiz. Bu yüzden pahalı bilet uygulamalarına son verilmesi gerekmektedir. Beşiktaş Kulübü Yıldırım Demirören'in ve yöneticilerin değil, Beşiktaşlılarındır...

Devamı...

SÜTTEN ÇIKMIŞ AK GS

0

Şike gündeminde haklı bir serzenişte herkes... Hepimiz içten içe kızıyoruz haklı olarak... GS camiası sütten çıkmış ak kaşığı oynuyor bu günlerde... Hemen aklıma 27 Kasım 2010 tarihli Erdem ULUS yazısı geldi... Ne de güzel dile getirmişti kendi meşrebince.... O güne denk gelen kendi hikayesini paylaşmıştık, kendi hikayemizin o günde denk gelen sahnelerini hatırlamıştık... Unutmuyoruz "kara kedileri"... Okuyalım bakalım...

Şimdi Mikrofonlarımız İstanbul'da...

Ne zaman bir G.Saray maçı yaklaşsa akla hep o gün gelir. O meşhur 1992-93 sezonu.

'Hani iki takım şampiyonluk yolunda.Ne olmuştu hatırla Ankara'da' Diye şarkılar yapılan o gün.

Yaşı tutan her Beşiktaşlı'nın o gün ile farklı hikayeleri vardır.Ama maalesef hiç birinin hikayesi mutlu son ile bitememiştir.

Tıpkı benim ki gibi...

İste benim o günkü hikayem...

Şimdi Mikrofonlarımız İstanbul`da..

Mutlu Günler Değerli Seray Severler....

1992-93 sezonunda mutlu sona ulaşacak takım bugün oynanacak iki maçın ardından belli oluyor...

Son haftaya 63 puanla giren Beşiktaş ve G.Saray`dan biri,bu akşam sezonu şampiyon olarak tamamlayacak...

Karakartallar Dolmabahçe`de G.Birliğini konuk ederken,Sarı-Kırmızılıar ise,Ankara 19 Mayıs Stadında,anlı şanlı Ankara Öcüne,

düzeltiyorum Ankaragücü`ne konuk olacak...

İki Takımda şampiyonluk hesapları yapıyor,başka bir deyişle Karakartallar "saf saf" diğer maçtan gelecek skoru bekliyor...

Beşiktaş bugün bu stadda G.Birliği`ni Hande-yener...

Rakibi Galatasaray`ın Ankaraya gönderdiği çoraplar ayağına olmaz ise...

Kaleci Zalat bi cavatlık yapmaz,

Elvan Abeyle-GeSe 10 bin metreyi sakatlanmadan koşar ise...

Birde,Sinan Şamil Sam,Kübalı rakibini Almanya`da nakavt ile devirirse 92-93 sezonunun şampiyonu Beşiktaş olacak...

***

Televizyon aynı saatte başlayan iki maçı dönüşümlü veriyor...

Ben Radyodan dinliyorum TRT nin o meşhur dönüşümlü yayınını

İnönü stadyumunda ve Ankara`da maç aynı saatde başlıyor...

Beşiktaş başlama vuruşunu yapmak üzere...

-MİKROFONLARIMIZ ANKARADA

-GOOOOOOLLLL..vs vs vs

MİKROFANLARIMIZ İSTANBULDA

Beşiktaş başlama vuruşunu yapıyor...

-MİKROFONLARIMIZ TEKRAR ANKARADA

-GOOOOOOLLL..vs vs vs

Beşiktaş kendi yarı sahasında hazırlık pasları yapıyor

-MİKROFONLARIMIZ BİRKEZ DAHA ANKARADA

-GOOOOOOLLLL..vs vs vs

Beşiktaş şimdi kendi sahasından çıkıyor

-MİKROFONLARIMIZ TEKRAR ANKARA`DA

-GOOOOOOLLL..vs vs vs

Ankara`daki mikrofon değil,"Pele" mübarek...

Yaklaşık birbuçuk saat böyle geçiyor...

Bir çoğumuz ise Ankara`daki Mikrofonla İstanbuldaki Mikrofon arasındaki 8 farkı bulmaya çalışıyoruz...

Anlıyoruz ki Ankara`da bi Gütshow luk oluyor..

***

Sonra Şiirlere Şarkılara vuruyoruz bir süre...

Bırak beni boğulayım gözlerinin tam içinde
Dibe vurup dağılayım,İhtimaller denizinde...
Bana bir masal anlat Süleyman Baba;
içinde Şerefli İkincilikler olsun...

Ardından Şampiyonluk hasreti ile çok çile çekilen yıllar başlıyor.

Bu hasretlik öyle uzun sürüyor ki,adam gibi hassretleri özlüyoruz sonra...

Birileri Fenerbaaze taraftarı oluyor,birileri Gaaaasaray...

Geri kalanlarsa Kontur-Gerilla....

Beynimize usul usul karbonmonoksit yağıyor

Ve biz hala senin şampiyon olabilme ihtimalini seviyoruz

Otobüsle gidilen deplasmanlarda kıçımızda patlayan polis "jop" larını da sayarak...

Şiirlerle Şarkılarla avunuyoruz.

Besteliyor,Söylüyoruz

Ve her G.Saray maçı yaklaştığında

O Şarkıyı mırıldanıyoruz.

Unutmadık Unutmuyoruz.

Şimdi Mikrofonlarımız tekrar İstanbul`da...

Devamı...

 
Design by ThemeShift | Bloggerized by Lasantha - Free Blogger Templates | Best Web Hosting