Şike....
2002 yılını hatırlarsınız... Tuncay Özkan (şimdi kendi de içerde olan gazeteci) bir dosya çıkarmıştı ortaya...
ŞİKE ÇETESİ diye anılmıştı... O zamanlar DGM bakıyordu bu işlere... Susurluktan girip teknik direktörlerden geçip hakemlerden çıkmıştı... Ne olduydu sonu hatırlayanınız var mı?
Hiç... Sadece bir hiç... 1 sene görülen davada kimse tutuklu yargılanmazken ilk senenin sonlarında DGM savcısı sanıkların beraat ettirilmesini istedi... Tüm söylenenler bir yalan, sadece dedikodu dedi çıktı işin içinden...
Dün gibi hatırlıyorum yahu, şaka gibiydi... Mecliste Şike araştırma komisyonu kurulması bile gündeme gelmişti, bütçe yetmiyor diye kurulamamıştı, sonra kuruldu çalışmalar devam ederken komisyon başkanı ile yapılan bir röportaj çıkmıştı... Akıllara zarar.. Adam isyan etmişti resmen... Ve hep yuvarlak, muğlak "hayali beklentiler" içine girmişti.. Kanun çözecek bu işi demişti...
Yıl 2011... Çözemedi... :)
Sporda şike ve rüşvet iddialarını araştıran TBMM komisyonu, dört aydır işbaşında. 1500 saat çalıştı, 307 yazışma yaptı. 80 kişiyi dinledi, 15 bin sayfa tutanak oluştu.Komisyon Başkanı Haluk İpek ile raporun yazılma aşamasında konuştuk.
Ben, `Yıllardır bu meseleler konuşulur. Bu rapor çıktıktan sonra da konuşulmaya devam edecek. Fazla bir şey değişmeyecek.` diyenlerdenim.
Haluk İpek ise `Bu bir önyargıdır. Bu komisyon iyi ki kurulmuş, iyi ki bu çalışmaları yapmış. Ve Türk sporuna katkı verecek böyle bir raporu iyi ki hazırlıyor. Rapor bir çıksın, ondan sonra konuşalım.` diyor, komisyonun her derde şifa olamayacağını kabul ediyor ve spordaki kirliliği önlemenin tek yolunun, yetki sahiplerinin yetkilerini kullanmasından geçtiğini savunuyor.
-Dinlediği kişi sayısı en yüksek araştırma komisyonusunuz. Spordaki kirliliği kimlerin yarattığını anlayabildiniz mi?
-Spor bir takım oyunu. Bunun içine spordan sorumlu genel müdür, emniyet görevlileri, vali, federasyonlar, sporcular, antrenörler, kulüp başkanları hepsi dahil. Zincirin birkaç halkası zayıflarsa ortaya bu görüntü meydana geliyor.
-En zayıf halka hangisi?
-Sorumluluk hepsinde. Medya da dahil buna. Spor müsabakalarıyla ilgili önlem alması gereken, önlem almazsa ne şekilde cezalandırılacağı belli olan bir yasa çıkarıldı biliyorsunuz. Mesela kulüp başkanlarının beyanatları şiddeti körükleyebiliyor. İşte bu müeyyideye bağlanmış, şiddet yasasında. Ama bu müeyyideler uygulanmıyor yöneticiye. Uygulanmadığı zaman zincirin halkası zayıflıyor. Geçmişte gördük ki yöneticilerin yetkilerini kullanmamaları ihmal değil, suç ortaklığıdır. Avrupa, olaylar meydana geldiği zaman cezaları anında vermiş ve daha ağır cezalar vermiş. Bu, taraftarı da daha iyi davranmaya sevk ediyor. Diyarbakır`da yaşanan olaylardan sonra Federasyon`un yetkilerini derhal kullanması lazımdı. Her federasyon seçiminde işin içine mafyanın karıştığını okuyoruz, dinliyoruz, görüyoruz. Seçim bitiyor herkes suspus. Alan razı veren razı. Bunu burada kulüp başkanlarına da söyledim. Federasyondan şikayet ediyorlar. Diyorum ki federasyon seçimleri oluyor. Bir gün önce her şeyi ibra ediyorsunuz. Bunu yarım saat içinde yapıyorsunuz. Sonra da şikayetçi oluyorsunuz. Bunun sebebini açıklayın diyorum. Açıklayamıyorlar. Sistemin bu şekilde işlemesinden memnunlarsa, bunlar buradan nemalanmaktadırlar. Niye insan kirlilikten memnun olur, afedersiniz kazık kendisine batmadıkça? Burası bir savcılık makamı olmadığı için böyle derinlemesine inceleme yapma yetkisi de yok. Komisyondaki üyeler kocaman bir fili gözleri bağlı bir şekilde, elleriyle dokunarak tanımaya çalışıyorlar. Epey yere dokunduk. Şimdi size birçok konuları şöyledir diyemiyorum. Çünkü raporun henüz yazımı aşamasındayız.
-Kulüp başkanlarının, her şiddet eyleminde suçu holiganların üstüne atması sizi rahatsız etmiyor mu?
-Statlarda şiddeti meydana getirenler, sınırlı sayıda insan. İngiltere bunu yasada yapmış olduğu bir değişiklikle önlemiş. Biz de aynı yasayı çıkardık. Holiganlar maç saatinde karakolda bekletilecekler. Ama yine de kulüp başkanları toplumu geren abuk sabuk mesajlar vermeye devam ediyorlar. Efelenmeler, kışkırtmalar… Buraya geldiklerinde her şeyin daha iyi olması adına, gerçekten çok güzel önerilerde bulundular. Ama buradan çıktıktan sonra, burada söylediklerinin tam tersi beyanlarda bulundular. Bu da toplumu, spor camiasını geriyor. Esasen böyle beyanları reyting malzemesi olarak medya da çok kullanıyor. Ve seyirciler stada hakeme veya diğer yöneticilere, içinde bir şiddet veya kinle geliyorlar. Bu atmosferi elbirliğiyle hazırlıyorlar. Kulüp yöneticilerinin bu tür açıklamalarının ağır cezaları var. Kim bunu uygulamıyorsa, görevini ihmal ediyor. Biz görevini ihmal edenlerin ve bu konularda gerekli tedbirleri almayanların yarattığı sonuçları da delilleriyle ortaya koyacağız bu raporda.
-Maraton programını suçlayanlar, televizyondaki hakem yorumlarının kaosa sebebiyet verdiğini söyleyenler var. Siz buna katılıyor musunuz?
-Katılıyorum.
-Yani Şansal Büyüka ile Erman Toroğlu mu sorumlu şiddetten?
-Yo yo, sadece bir Maraton programını kastetmiyorum. Ben bütün programları kastediyorum. Ben spor programlarının Batı`daki gibi yapılmadığını gördüm komisyon incelemelerinde. Spor karşılaşması bitiyor. Spor yorumcusu arabasına atlıyor, gidiyor stüdyoya. Henüz daha maç atmosferinden kurtulamamış. Kendi de bir takımın taraftarı ve o takımın galip gelmesini istiyor. Onunla ilgili birçok hatayı artık bu takımı yok etmeye yönelik bir eylem gibi takdim ediyor. Onu dinleyen seyirci, o da bir takım tuttuğu için kendi takımına bir haksızlık yapıldığını düşünüyor ve isyan ediyor.
-Peki hakem hatalarını söylemeyelim mi?
-Hakem hatasını söyle. Maçın sıcağı sıcağına değil. Ve hakemi eğer maçı sırf katletmeye yönelik, yani bunları kasıtlı yapıyor manasında takdim ederseniz, işin içinden çıkamayız.
-Sıcağı sıcağına değil diyorsunuz. Ne yani aradan 15 gün geçtikten sonra mı konuşacağız o maçı?
-Hayır, belirli bir takımın taraftarı gibi müsabakayı, televizyonlardaki açıkoturumlara taşımak Türkiye`ye zarar verir. Bunu daha soğukkanlı yapanlar da var içlerinde. Türkiye`nin şartlarını iyi düşünüp, ona göre program yapmak gerekir.
-Aziz Yıldırım`ın, `maç sadece sahada kazanılmaz` lafı ne demek?
-Sizce ne demek?
-Şike vardır, yapılır, yapılmaya da devam edecektir diye anlıyorum.
-Biz bu beyanı sorduk kendisine. Dedi ki ben sadece futbol oynamakla değil, bir yöneticinin aynı zamanda tesisleşmeyle uğraşması gerekir. Stat yapması lazım. Altyapıya önem vermesi lazım. Tüm bunlar, hep birlikte elbirliğiyle olur. Bunu kastettim dedi. İkna oldunuz mu? Yani söz onun. Ama şiddetin dışında sizde şike çağrıştırıyorsa, biz federasyondan şike dosyalarını istedik. Bunlarla ilgili kararlar almışlar. Artık resmiyete de intikal eden dosyalar var. Bunları artık raporumuzda da yazacağız.
-Bana bir fotoğraf verin. Şike nasıl işliyor Türkiye`de?
-Şu maçta şike oldu dediğinizde, Ceza Usulü Yasası`na göre ispat yükümlülüğü vardır. İspat sadece beyanla olmaz. Maddi delille olur.
-Rüşvetin belgesi mi olur? Demek, hiçbir zaman anlaşılamayacak bu işlerin aslı astarı.
-Hayır, Akçaabat maçı, bu konuyla ilgili önemli bir teşebbüs aşamasıdır. Federasyonun dosyalarında şikeyle ilgili verilmiş birçok karar var. Dolayısıyla bizim de ele almamız gereken, delilleriyle tamamlanmış olanlardır. Bunun dışında söylentiler sadece Türk sporuna zarar verir. Teşvik primi var mı diyorum buraya gelenlere. Diyorlar ki, vardır ama tespit edemezsiniz. Bu sigara dumanı gibidir. Görürsünüz, koklarsınız… Bu tür kaçış laflarına çıldırıyorum. `Bu, aman ispat edilmesin` isteğini de barındırabilir içinde. Başka bir yol bulmanız lazım. İşte o yolu TBMM, 1 Haziran`da yürürlüğe girecek, Ceza Usul Yasası`yla buldu. İspat külfetinin zor olduğu bu tür konularda, ajan diye tabir edebileceğimiz, bütün bu ilişkilerin içine girip, delilleri toplayıp, isminin açıklanmayacağı bir resmi görevli olacak. Dolayısıyla bundan sonra bu işlere tevessül edenler çok rahat hareket edemeyecek.
-Peki ama sistem nasıl işliyor? Bana bir kroki verin.
-Mesela, Anadolu kulüplerinin, futbolcularının gelir seviyesinin çok düşük olmaları.
-Bunu nasıl ortadan kaldırabilirsiniz?
-İki ay hiç maaş alamamış. Evini geçindiriyor. Dolayısıyla bu tür söylentilere sebep olacak zemini yok etmemiz lazım. Hakan`la Cafer söylediklerine, söyleyeceklerine pişman oldular. İşsiz kaldılar. Arkamızda kimse durmadı, aslında anlatabileceklerimizin çok az bir kısmını anlatmıştık dediler. Şu anda biraz reyting amaçlı kullanılıyorlar. Komisyona davet ettik, dinledik. Başka bildiğiniz şeyler var mı bunlarla ilgili dedik. Bildiğimiz her şeyi söyledik dediler. Ki gerçekten Akçaabat`ın kalecisi tüm ayrıntısıyla saniye saniye bu işlerin nasıl cereyan ettiğini anlattı. Bu işlerle ilgili zannediyorum iki yıllık bir süre var. Cafer`e sorduk, niye 4 yıl bekliyorsun bunları anlatmak için? O zaman böyle bir araştırma komisyonu yoktu ki. Medya vardı, federasyon vardı. Sporla ilgili sorumlu birçok makam var. Birinin sormasına gerek yok ki. Olayın üzerinden 4 yıl geçtikten sonra konuşuyorsun. Medyada görev alan, geçmişte spor yapmış bir kısım insanlar var. Biz de aldık diyor. Niye o gün söylemediniz? Geç de olsa burada önemli olan sistemi anlamaya çalışmak değil mi? Kendilerine teşekkür ediyorum. Bunlar şifa olacaklar. Bakın Hakan`ın bildirdiği konuyla ilgili ceza davası devam ediyor. Kendilerini kasete almışlar. Hemen polise gidin, savcılığa gidin. Savcılık kararıyla dinleselerdi, bugün ellerindeki kayıtların tamamı delil olacaktı. Bütün futbolculara bu vesileyle söylüyorum. Böyle bir olay oldu, gidin savcılığa. Ama o polise başvurma ile birlikte başlarına daha büyük belaların geleceği yolunda bir korkuları, endişeleri, sistem tıkanıklıkları var ki, daha evvel başvurmadılar.
-Nasıl var?
-Şimdi federasyonsunuz. Elinize bu dosya geldi dört yıl sonra. Hemen arkasından örtbas edildi.
-Öyle değil mi?
-Yani konu yanlış takdim ediliyor. Ne yaptı federasyon. İfadeleri aldı. Niye ilerleyemedi, zamanaşımı önünde engel oldu. Cafer ile Hakan işsiz kalmalarını yeterince savunulmadıklarına bağladılar. Cafer`in yaşı 32, 33 civarında. Sporda biliyorsunuz o yaşa gelmiş olanlar artık ya Üçüncü Lig`de ya da İkinci Lig`de oynarlar. Hakan ise iyi bir kaleci. İyi bir kaleciyi de herkes ister. Yani ben katılmıyorum o düşünceye.
-Doping cephesinde durum ne?
-Sporda dopingi bir hayli inceledik. Futbolda özellikle artık yapılmıyor. Avrupa standardının da altında çıkıyor. Ancak doping haltere, vücut geliştirmeye ve güreşe bir miktar sıçramış. Onu gördük. Dolayısıyla vücut geliştirme ile ilgili çocuklarımızın sağlığını etkileyecek, hormonal dengelerini bozan bir aşamaya gelmiş. Bu çocukların, tek başlarına bunu yapmaları mümkün değil. Antrenörlerinin bilgisi hatta teşvikiyle dopinge bulaştıklarını düşünüyorum.
-O yönden bir uyarınız var mı?
-Federasyonlarla görüştük. Onların da söylediği, en son gelen, Halter Federasyonu`ydu, bilinçsiz hocaların da buna yol açtığını kendileri de beyan ettiler. Biraz denetimlerin sıkı olmasını önereceğiz.
-Beyan ettiler ha? Bu zamana kadar neredeydin ey federasyon? O hocaları bilmiyor muydun? Yetersiz hocalarsa niye takip etmedin, görevden almadın? Bunu gümbür gümbür söylemeniz lazım.
-Aynen öyle söyledim kendilerine de. Buraya geldiğinde dedik ki bu işlerin sorumlusu sensin. Dolayısıyla ne yaptın dedik, yaptıklarını bir söyle bakalım dedik. O antrenör tabii görevde değilmiş, soruşturma açılınca görevden almışlar. Biraz daha sıkı durmaları gerektiğini hem burada söyledik kendilerine, hem raporda da söyleyeceğiz.